by nilosh

Hoşgeldiniz :)

handmade by nilosh göz atın.. takılar ve aksesuarlar kadınlar için vazgeçilmezdir...

4 Ekim 2017 Çarşamba

Türkiye'de yasaların korumadığı bir "Dünya Hayvanları Koruma Günü"



Türkiye'de yasaların korumadığı bir Dünya Hayvanları Koruma Günü daha geldi geçiyor.
Bugün hatırlama için daha da çok hatırlatma için vesile bence..
yoksa 364 gün oturalım..
Aklımızdan geçmesin..
Sonra da kafamızda bir ışık yansın..
Ne o?
Özel gün ilan edildi; artık onun günü var hop hadi kutlayalım, ayağa kalkalım, hadi konuşalım, sövelim, eylem yapalım...
Yok öyle birşey...
Onlara karşı işlenen suçlar durmuyor!
Şu gün şu an dünyanın bir yerinde yine günle, söylemiyle, duygusuyla, insanlıkla bağdaşmayan birşeyler yaşanıyor ne yazık ki..!!


Oysa benim için bir yaşam biçimi olmuş onları "korumak" dimi
Bugün sosyal paylaşım sitelerinde bazı tagler altında çok güzel paylaşımlar gördüm, okudum, beğendim. Akşama da evdeki tüm patilerimi patilerinden öpecem Elimin değdiği, hayatına dokunduğum vesile olduğum, şimdi başka yuvalarda olan miniklerime canı gönülden sevgilerimi yolluyorumve bir kez daha "yuvaları daim olsun" diliyorum ömürlerinin sonuna kadar zira bu çok kıymetli..!! Korumam altında olan ondan fazla can var; onlara haa deyince gidemiyorum, uzaktan da olsa sevgiler, elimden geldiğince ayakta arkalarındayım 


Bir hayvana yardım etmek dünyayı değiştirmez ama dünya O'nun için sonsuza kadar değişir.

Esen kalın...
Devamını oku »

7 Haziran 2017 Çarşamba

Az sonra öleceğim...


Az sonra öleceğim...


Son bir kez daha bak gözlerime
Boşluğa diktiğime bakma görür seni gözlerim
Az sonra öleceğim
Son bir kez daha gözgöze gel benle,
Son bir kez bakışlarımızla konuşalım
Az sonra
Çok uzaklara bakarmışçasına bir noktada takılıp kalacak sarı_ela gözlerim
Sen en çok gözlerimi,bakışımı severdin,biliyorum..
Bir de asilliğimi..
Bir de sakinliğimi..
Şimdi daha da sakinleştim di mi?
Zaten üzdüm bi de yormak istemem seni..
Az kaldı,birazdan öleceğim
Ne telaşım kalacak,ne ortada dolanan ilaçlarım ..

Sahi bu ilaç lekeleri çıkar mı bu bebekli battaniyeden???

Son bir kez gözgöze gel benimle

Az sonra öleceğim..
Son bir kez kucakla beni
Sıcaklığını özleyeceğim
Ama en çok sen özleyeceksin beni okşamayı,biliyorum..
Kadife başımı öpmeyi özleyeceksin..koklamayı...
Patilerimi göğsüne dayayıp oturduğum anları hiç unutma
Unutma o anki mırıltılarımı,mutluluğumu,
Mutluluğumuzu...

İstersen son bir defa okşa tüylerimi
Son bir defa tüylerimin rengini kazı aklına
Bak,başımın üstüyle kulaklarım renkli benim,
Kuyruğum bi de
Bi de sırtımda tarçın rengi bi leke var
Diğer yerlerim bembeyaz,unutma
Unutma tüylerimin rengini
Karnım ilaçlardan,kandan böyle kırmızı..
Çok kirlendim
Nolur beni böyle hatırlama e mi
Ben hep temizdim biliyorsun
Titiz kızım derdin bana ya zaten
Beni hep temiz hatırla...

Az sonra öleceğim
Son bir defa öp beni,
Ben senin çeneni yalayamam,hiç takatım yok
Ama ben seni,sizi çok sevdim minicik kalbimle,bunu unutma..

Az sonra öleceğim
Son kez tüylerimin arasına burnunu göm,kokla beni..
Hala mis gibi kokuyorum bak!!!
Ben senin kokunu hiç unutmam,sakın korkma..
Son kez kavra yumuşacık patilerimi,
Bi de en çok patilerimin altındaki tüyleri severdin sen sahi
Tut,öp patilerimi istersen bak üşümüşler
Sıcacık avuçlarının arasında son kez okşa
Battaniyelerin içinde bebekler gibiyim
Biraz küçüldüm mü ne?
Ben eski ben değilim...
Karnımda boydan boya dikiş izleri..
İlaçlar yapış yapış yapmış
Kanlar bulaşmış o ipek tüylerime
Gücüm olsa yalar temizlerdim biliyorsun,
Yine de sen beni temiz hatırla..

Az sonra öleceğim
Beni dokuz yıl besledin,minnettarım
Ama ben kısacık hayatımı size adadım,bunu unutma..

Az sonra öleceğim
Nolur üzülme,aklım sende kalmasın
Hayat dediğin kısacık işte
Ben benimkini yaşadım,bitti..
Biliyorum,daha erkendi
Ben de beklemiyordum henüz ölmeyi
Ama ölümler hep erken gelirdi di mi?

Az sonra öleceğim
İçim rahat gidiyorum,yalnız değilsin
Tarçın,Mahzun,Beyaz,İpek,
Yalar temizlerdim,koynumda uyuturdum hepsini,
Üzerlerinde kokum kaldı benden hatıra...
Sana bensizliği unutturabilirler mi bilmiyorum
Ama onları okşarken de beni hatırla...

Az sonra öleceğim
Ben sizle çok mutlu yaşadım
Ne yatağını,ne yastığını yasaklamadın bana,daha ne olsun..
Ne de sevgini
Ne döktüğüm tüyler battı gözüne,ne saçtığım kumlar
Beni sevdiğin için seni suçlayanlara hiç aldırmadın..

Beni kimse senin kadar sevemezdi,bunu biliyorum
Hatırlıyor musun kucağına geldiğimde okuduğun gazeteni bırakırdın,
Ördüğün örgüyü
Sigaradan nefret ederdim ben,
Sigaranı bile söndürürdün bazen,yeni yaktığın halde..
Ben yatmak için seni beklerdim sabırla,
Sen beni göğsüne alırdın sevgiyle.
Ne zaman sevgini istesem verdin bana,sakınmadın..
O sıcak geceleri hiç unutmam ben..
Sen de unutma

Az sonra öleceğim
Sana resimlerden gülümseyeceğim artık
Belki bakamayacaksın,için kanayacak gözlerime bakarken
Pişmanlıklar yaşayacaksın benden yana,
Acabalar,keşkeler
Bunu yapma...

Beni hepten kaybedeceğini bilseydin kıyamazdın biliyorum
Ama acılar içinde ölmemi istemedin sen
Doktor amcalara beni teslim ederken korkudan ben titrerken
Sen ağlıyordun...
Gördüm,en son göz yaşların kaldı aklımda.
Bi de telaşın..

Dışarıda yağmur yağıyordu
Sen üşüyordun
Ben korkuyordum
Yapayalnızdık ikimiz,
Bir sen vardın kocaman hastanede bi de ben
Bir de aramızdaki kocaman sevgi
Bir de hissettiğim o kocaman acılar vardı...

Ameliyatım bitince yağmur dindi..
Ama acım dinmedi.
Bunları üzül diye söylemiyorum,
Kader işte,
Ne olur kendini suçlama...

Sen beni sevdiğinden canımı yaktırttın biliyorum
Hiç aklımıza gelmemişti böyle olacağı,artık ağlama...
Yoksa hiç kıyar mıydın bana??..
Bir gün kaybolmuştum,hatırlıyorum da
Delirecek gibi oluşun,perişanlığın..
Beni bulduğunda sarılmandan anladım kalbindeki yerimi..
Ne çok sevildiğimi bi daha anladım...

Yine gidiyorum
Ama bu sefer döner diye boşuna umutlanma...

Az sonra öleceğim

Son kez beni balkona çıkar,günbatımını göster bana..

Pötibör bisküviyi çok severdim,biliyorsun
Çayın yanında her bisküvi yediğinde,
O vanilya kokusunda
Beni hatırla..

Az sonra öleceğim
Acı miyavlamalar bırakacağım kulağına son kez,hazır ol..
Belki hatırlamak istemeyeceksin ama
Sana veda inlemelerim onlar,bil ve korkma..
Kedilerin vedası öyle olur işte
O zaman minik bedenime son kez sarıl,beni sensiz bırakma..
En son sıcaklığın kalsın üşüyen bedenimde
Bir de burnumda kokun..
Gittiğim yerde çok ihtiyacım olacak
Sımsıcak sarıl bedenime,artık canım yanmaz,korkma..

Az sonra öleceğim
Artık hayalinde sev beni,
Ben seni orda bekleyeceğim
Unutma...

Az sonra öleceğim
ELVEDA...


*Maske için bu paylaşım..
Maske gönüllü bir arkadaşımın 2 sene evvel sahiplendirdiği sokak çocuklarımızdan biri.. şu an geldiğimiz nokta onun akut böbrek yetmezliği ve çoklu organ iflası ve başlayan krizleriyle acı çekilen bir nokta. Ve bir karar alındı bugün bu çocuk hakkında.
Maske bu gece son defa evinde..
Son defa iki ayaklı kardeşi yanında..
Son  defa annesinin koynunda..
Miyavlayacak hali olmadığını söylediler ama evde gurul gurulmuş şu an..
Son defa son gecesinde mutlu❤
Bizler çoğu zaman direkt sokaktaki çocuklara el veriyoruz.. elimizden geldiğince özenle onlara bir gelecek sağlamaya çalışıyoruz sizlerin sizin gibi kucak açanlardan biri sayesinde bu çocuk kısacık yaşamanı en güzel şekilde geçirdi buna eminim -burası ailesi içindir ki emeklerine ve sevgilerinize sonsuz şükranla- güvenle yaşayacak yuvası, seven insanları olduğu halde son noktanın bu olması dayanalır gibi değil kavuruyor hepimizi :(
Yaşamı kısacık ölümü ansızın geldi..
Ben şahsen daha vakti olacağına inanmak istedim hala kabullenmekte zorluk çekiyorum çok üzgünüm :(((
Şu an bir patili evde sonsuz bir üzüntüyle bir vedaya hazırlanılıyor..
Çalınmış saatlerle son anlar yaşanıyor..
Maske ELVEDA diyor...


Devamını oku »

9 Mayıs 2017 Salı

O'nun üç çocuğu var

Geçici yuvada sarı bebek ve kardeşleri 

Bugün güzel haber aldım; üç çocuğu olan bir sahiplendirmemden..
Porti

İki kişilik aileleri önce dört patili bir çocuk -sarı beyaz minik bir yavru kedi- sahiplenerek, ona özenle, sevgiyle bakarak zenginleşmişti. Sonrasında bir de annesiz sokakta kalmış bir çocuğa -yavru kediye ikinci kedi olarak- el uzatıp yuva olunca beslendi. 
Eeee sevgi; emek verdikçe ve paylaştıkça çoğalır, değil mi? Sonrasında bu güzel aileye bir de iki patili yavru katılacağı haberi müjdelendi. Super bence.. Ancak sanıyorum ki bu noktada çevrelerinden "Aaaa olmaz hamilelik ve kedi..! Aaaa olmaz bebek ve kedi.. !!" mutlaka duymuşlar, sevdiklerini, dostlarını anlayışla dinlemişler belki de aile büyükleriyle mücadele edip, inandıklarını, bildiklerini savunmuşlardır.

Mücadele mücadele mücadele hayat hep mücadele..

Porti ve Pamuk




Bebek haberi, hamilelik süreci, fotolar ve Eylül'ün gelişi uzaktan izlediğim, çoğu zaman yoğunluğum arasında isteyip de fiziksel olarak uzanamadığım daha doğrusu kendi uğraşılarım, inişlerim, çıkışlarım arasında arzu edip de arayıp, sorup destek veremediğimi üzülerek hissettiğim noktada yaşam gailesinde akıp gidiyordu. Sonra bebek geldi yani Eylül Bebek.. bebek 3 aylık.. bebek 6 aylık.. sanıyorum o aralar iş hayatına da geri döndü annemiz.. bebek 8 aylık.. arada mesajlaşıyoruz, iyiler ama hayat giderek zorlaşıyor :(
Üç çocuk var zira..
İş var..
Ev sorumluluğu var..
Hassas bir durum alan temizlik, hijyen sorunu var..
Bebek başka yerde bakılıyor, git gel var..
Eş var uzakta..
Üstelik tüm bu trafiğin sorumluluğu anne de..
Herkes cinli..!! Herkes beklentili..!!
Tek başına, kuru kafasına bir annecik ne yapsın, nereye yetişsin, kimin gönlünü etsin, dimi?
İşte o tüm iyi niyetiyle, tüm enerjisiyle herşeyden evvel kilit olan noktayı, üç çocuğu birbirine alıştırmaya çalışıyor! Birbirlerini kabullenmeleri, aynı odada oturup oynamaları, sosyalleşmeleri için çabalayıp duruyor anne!! beyhudeee :( :( :(
Değişen düzenle birlikte evde artık tek başlarına 3 gün geçiren, sonrada gelince annelerini tekrar kendilerine isteyen kedicikler de haklı bu noktada..
Tüm evde emekleyen, emekleyerek her bir yeri keşfedip dünyaya açılan Eylülcük de..
Ne yani?
Eylül keşfetmesin mi kedi kumu neymiş??
Eylül öğrenmesin mi böyle iki kaba tepeleme doldurulan, her daim ortada açık büfe olan minik minik bisküviler hani onlar neymiş???
Hoppp ağıza.. ikisi de yenir, öğrenilir, itinayla keşfedilir!!!

Sonra oynamasın mı kediciklerle Eylül?
Onlar ona "nerden çıktı başımıza bu velet gibi?" bakıyorlar tabii o ayrı mesele...

Hayat hiçbir zaman kolay değil. Ve değişim mutlaka. Yıllar içerisinde düzenimiz yaşam odaklarımız da kafamızda idialize ettiğimiz gibi kalmıyor ne yazık ki. İşte bu geçişlerde ailede en büyük yük de kadında.
Anne olan bir kadının yükünü, çığlıklarını ve sesini, isyanını, yüreğimde hissettim ben aslında bu anneyle. Ancak "pes etmedi" O. Aldığı yardım ve destek pek azda kaldığını tahmin ettiğim bu genç kadın en zayıf halka olan dört patililerinden ayrılmadı.
Ve bana bugün "başardım sanırım" yazdı.
Ben çok çok mutlu oldum.
Takdir ettim onu..
Zoru görüp kaçmadı, kolayı seçmedi.
Zoru yaşadı ve hala yaşıyor, daha da yaşayacak hatta..!!
Çünkü O'nun ÜÇ ÇOCUĞU var.
...
Çok teşekkür ediyorum kendisine. Paylaşımım konuyu kıssadan hisse görmemden, mutlu olmamdan dolayıdır. Yazı için ailenin iznini almadığımdan sadece kedilerinin fotolarını koydum.

Sevgi paylaştıkça çoğalır. Sevgiyle kalın :) 
Devamını oku »

20 Ocak 2017 Cuma

"Kiralık Aşk" veda...

Kimi sevebileceğimizi seçebilir miyiz sizce?
2015 yaz başında fragmanlarıyla dikkatimi çeken diziyi izlemeye üç dört bölüm sonra başlamıştım açıkçası. O zamana kadar youtube kanallarından açıp da bir şey izlememiş olan ben, dördüncü bölümü bölük pörçük izleyip deyim yerindeyse bayılınca, ilk bölümleri ahh nasıl kaçırdım diye hayıflanıp “nereden izleyebilirim” olmuştum.. Böyledir benim Kiralık Aşk ve onun Youtube kanalını keşfim… Sonra işte bağımlılık başladı; hayatımda ilk kez fragman takip etmeler, yeni bölüme kadar heyecanla muhabbetini yapmalar, sosyal medyada açılmış hesaplarına üye olmalar, masal dinlemeyi bekleyen çocuklar gibi cumayı beklemeler :)
Şimdi sona geldiğimiz yine bir Cuma gününde yüzümde buruk tebessüm, #BugünGünlerdenKiralıkAşk diyerek yazıyorum bu satırları..
Cuma gecelerini iple çekmemi sağlayan, içimi yeniyetme gibi kıpır kıpır heyecanla dolduran, her hafta neredeyse 130 dakika beni başka diyarlara, pembe bulutlara götüren, anlatacağı gayet basit ama karakterleri derin bu romantik komedi dizinin macerası tam 1,5 yıl sürmüş. 
Bir kadın olarak romantik komedi tarzı zaten herzaman favorim olmuştur ama Kiralık Aşk dizisinin hikayesi bence asla bu kadar değil. İçimizden yaşayan insanların olduğu, anlattığını renkli camdan dibine kadar yaşatan, izlettiği maceraya kapıp alan bir hikayeydi mahalle kızı Defne ile salon adamı Ömer’in hikayesi bence.. Sadri Usta bilgeliği ve olgunluğuyla bu hayatta sırtımızı dayadığımız en sevgili büyüğümüz,  İsosu, Sinanı hayatımızda özlediğimiz dostlar olurken,  Nerimanı Korişi çevirdikleri entrikalarıyla, dedikodularıyla bir gün bir yerde ya da olayda mutlaka karşılaştığımız insanlardı. Serseri abi Serdar’ın sebep olduklarına isyan ederken, Yasemin’in yaptıklarına sinirlenip hayıflanırken, amca Necmi’nin karısının karşısında duramayışı çıldırtıyordu açıkçası hepimizi.. Hele bir Şükrü Abi faktörü vardı ki baştan beri.. Son bölümlerden birinde de damga vurdu resmen.. o kadar yani :) 
Bunları nereden mi biliyorum??? Açılmış onlarca fan sayfasından, bu dizi sayesinde keşfettiğim Ranini TV’den, sosyal medyada adeta kazınan yorumlardan…


Özenle seçildiğini düşündüğüm müzikleri bam telimize dokunup, şarkıları duygulara tercüman olurken, kitapları ve şiirleri hep özel, içinde binbir felsefeyi barındıran replikleri dile kolay 69 hafta benim yaşamıma damga vurdu bu romantik komedi dizinin..

Ne diyor İso?
“Sen dümdüz olursan yolun da dümdüz olur.”
Bu dizide zevk alarak, haz duyarak izlediğim bir hayat felsefesi, bir hayat duruşu, bakış tarzı oldu mesela..
 İlk kez keşfettiğim zevkler var bu diziyle..
Bu dizide öğrenip, ilk kez okuduğum kitaplar..
Söylemeden de geçmeyeceğim yaşım 42 ve bu diziyle sevdim ben şiir okumayı :))) 
Gayet basit hikayesiyle ama alabildiğine derin karakterleriyle söyleyecek çok şeyi oldu bu dizinin bize bence..

Hiyayeyi yazan senarist Meriç Acemi'nin bu diziyle ilgili bir röportajını okumuştum diyor ki; kimse salt kötü değildir. Yani gerçekte ne tam iyi ne de tam kötü kahramanlarını yan yana dirsek temasıyla mükemmel yaşıtıyor dizide tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi..
Ve dizide yarattığı kahramanlarına dedirtiyor ki:
“Hayat siz plan yaparken başınızdan geçenlerdir.”
Güldürdü, düşündürdü, öğretti ve sorgulattı.. Zaman zaman ağlattı da.. Ama asla dozu kaçmadı ve dram kokmadı bence.. Hayattaki iniş ve çıkışlarımız gibi, kazanımlar ve kaybedişler gibi, mutluluklar ve pişmanlıklar gibi bize yaşattı, gösterdi.

Tek katlı ya da iki katlı, bahçeli evlerin bulunduğu, eskilerden kalma komşuluk, arkadaşlık, kankalık ilişkilerinin canlı ve sıcak tutulduğu, herkesin her şeyi merak ettiği ve paylaştığı, hepimiz birimiz içinin, birimiz hepimiz içine döndüğü, sosyo ekonomik dar gelir grubundan insanların arasından gelen ve yaşam mücadelesinde omuzlarında koca bir aile yükü taşıyan genç bir kız ile üst düzey zümreden, eğitimli ve varlıklı, servet sahibi, toplumda hem soyadı ile hem de eğitimi ile statü sahibi, dürüst, idealist ama gerçekten yalnız genç adamın aşkını izletirken de;
“Aşk mucizenin ta kendisidir…” diyordu.

Su gibi olmak..

Alev aldı buralar..

Mağlubiyettir aşk…

Ya da birbirine iyi gelmek…

Kahramalarımız söylerken bunları, alabildiğine de yaşatıyordu içinde bulundukları duyguları.. 

Defne ne diyordu bir gece yarısı bankta Ömer’e, “Defne’nin bir bildiği vardır!” demen lazım.. Bunu duymayı istemişti o hep aslında zira güven duygusu baştan beri  Ömer’in zayıf noktası gibi gözükse de aslında ana babası tarafından çocukken terkedilen Defne’nindi ondan çok..
İşte bu yüzden Ömer ile Defne arasında güvenin irdelendiği hatta dilin bu güveni inkar edip koptukları yani Ömer’in Defne’yi ilk terkettiği zaman bile;  asla ve hiçbir zaman hiçbir durumda sarsılmayacak, birlerinden gitmeyecek bir  güvenle aşklarını izledik biz haftalarca.. Zira keskin ve sildi mi silen karakteri yüzünden söyleyemese de Ömer hep Defne’deydi, Defne’de kalacaktı.



Hayattaki en büyük şanslardan biri, yaptığı herşeyin bir sebebi olduğuna ve ne yaparsa yapsın doğrusunu yapacağına inandığınız biriyle beraber bir hayat yaşamaktır ki Defne’de Ömer için hep bunu hissetmiştir taa baştan beri..






"Bazen bir an bütün bir ömre bedel olur bazen de o koca hayat bir anı telafi edemezmiş…" Defne kendisi için tüm dünya demek olan ailesini karşısına alırken böyle diyor, devam ediyordu "...ya beni Ömerle kabul edin ya da ben gideyim..."
Çekti gitti de..

Birbirlerinin tarafını her koşulda kayıtsız şartsız olarak tutan, her durumda birbirlerinin yanında duran iki insan gördük ekranlarda.
Bilmem kaçıncı defa yaşanan krizde Koriş kendi tarzınca şöyle diyordu Ömer ve Defnesi hakkında:
-  Bunlar hep böyledir.. bir ayrılır bir barışırlar ama bir olay olduğunda da kenetlenirler.. hiç şaşmaz.. ayy tüyler ürpetici gıcık şeyler.. hayatım var yaa Ömüş’e git Kuru Kız için bir şey şöyle seni ayaklarından tavana asar.. aynı şekil Kuru Kız için de geçerli.. Ömüş hakkında asla kötü bir şey söyletmez.. bırbır bırbır öter valla.. Iyyy.. bence Ömüşün avukat tutmasına hiç gerek yok salsın Kuru Kızı hoppp canını dişine takar Ömüşü haklı çıkarmak için elinden geleni yapar.. Iyyy beter şeyler…

Aynı yöne yürümek, eskimeden eksilmeden yaşlanmak..
Ne de güzel anlatır bir kadın erkek birlikteliğini bu cümle.. 
Sizce de öyle değil mi?
Hepimizin hayal ettiği, istediği bu değil midir hayattan, sorarım sizlere???



Tercihlerimizin bizi biz yapması..
Hayatın provasının, ikinci şansının olmaması..
Bunları biz de düşünürüz, tıpkı Defne’nin hayattaki duruşunu belirlediği gibi bizim de hayattaki duruşumuzu belirler aslında.

Aşkın karşısında hiçbir şeyin hükmünün olmaması…
Aşk ve Gurur arasında tercih yapılması.. gurur tercihiyle alabildiğine derin bir pişmanlık yaşanması… ama asla bir şey sorulmaması, sorulmaya cesaret edilememesi, çekilen acının büyüklüğünün yansımasıdır gene.  O yüzden Ömer, Sinan İtalya’ya onunla konuşmaya geldiğinde “haklı falan değilim ben Sinan… ” diye girmiştir konuşmaya ve Defne'nin ne yaptığını bilmek ister misin, diyen Sinan'a "hayır bilmek istemiyorum" demiştir pişmanlığının ağırlığıyla.. umut etmeye korkan, dik duruşu bükülmüş bir Ömer görürüz  sonunda burada..

İki doğrudan bir yanlış çıkmaz hesabı..
İki insanın aynı hislerle aynı yöne akması..
Rüzgar Çanı.. Ve vuslat…
Mutluluğa açılan penceredir aslında, siz ne dersiniz?


Son olarak; bir şeyleri söylemeden geçemeyeceğim tabii.. 
Bu dizinin 69 hafta süren ekran macerasında bir ilk 20 bölüm gerçeği vardır. Ekranda daha önce hiç görmediğim kadar kimyaları tutan, birbirine yakışan bu çiftin yaşadıkları duyguları ve romatik komediyi dibine kadar bizlere yaşatan çok çok kıymetli ilk 20 bölüm..  
Kiralık Aşkçılar yadediyor ve hep yadedecektir sonsuza dek, biliyorum :)
Sonrasında çok ağlattığı, isyan ettirdiği bölümler oldu.
Hele 52.bölüm sonu; düğün ve 53.bölüm başlangıcıyla gelen hayal kırıklığı araya koskoca bir yıl girmesi...
Ömer ve Defne'sini sır ortaya çıkınca söyledikleriyle, yaşadıklarıyla görememek, ekranda izleyememek ve üstünden geçen bir yılda olanları izleyememek hep içimizde ukte kalacak 
sanırım. Bir yıl sonra başladığı yer itibariyle, Defne'nin tasarımı bırakması lojistik müdürü olmuş olması en kafama yatmayan, sorguladığım yer??? Ömer'in yaşadığı onca travmaya neden olan kazasının ise; İso eşittir Eda şeklinde bir can arkadaşla, uydurulan, aceleye gelen senaryoyla açıklanması da en büyük hayal kırıklığım :((( 
Zaten süratla alınan bitirilme kararı da hepimizde derin bir şaşkınlık, yarım kalmışlık duygusu yarattı ki bu da tokat gibi ikinci gerçektir. 

67.bölüme etiketi #sonsuzakadar ve ilk tanıştıkları o kafenin kapısında diyor ki Ömer Defne'sine:
-  Bir kız tanıdım ben burada.. hayatımda gördüğüm en serseri en hırçın kızdı.. itiraf edeyim başımdaki belayı bahane ederek öpmüştüm o kızı.. sonra çok acaip bir tokat attı bana ama değdi yediğim tokata da peşinden koşmama da.. dünyanın en güzel kızı çünkü o.. benim yanımda olduğu için çok şanslıyım!

Bombelere gelmek..
Vurur yüze ifadesi..
Koriş jargonu olarak hafızalardan silinmeyecek :)



Yeter mi? yetmez..
Buldum mu? buldum..
Ne diyor Ömer?
"...içimde derin derin nefes aldıran birşeyler var..."
Şöyle diyebilirim; bu dizi bana hayatın onca karmaşası, boğuşması ve zorluğu arasında derin derin nefes aldırıyordu. Hiç unutmayacağım.








Can verdiği karakterleriyle böylesine naif, böylesine büyülü bir aşk yarattığı için başta senaristine, hayatımda ilk kez gördüğüm böylesine uyumu, güzel enerjiyi renkli camdan yüreğimizin taaa dibine, iliklerimize kadar geçiren sevgili Elçin ve Barış dizinin iki baş karakteri ile diğer tüm oyuncularına, arka plan tüm ekibe, hepsine hepsine teşekkür ediyorum.

Aşk iyileştirir, aşk bekletir..
Bu yüzden aşk mucizenin ta kendisidir.

Yolunuzun mutlaka en az bir kez aşktan geçmesi dileğiyle…


Hoşçakalalım :)

Devamını oku »

19 Eylül 2016 Pazartesi

Eylül

Merhaba.

Dün çok sıcak, yaz gibi bir gündü. Yakan güneşiyle yazdan çalınmış, buram buram hararet yapan şaşırtıcı, son derece yanıltıcı bir gün.. Sık sık kendime hatırlattım gün içinde “seni gidi yalancı bahar” diye..

Ayın başından beri Eylül’ü yazmak istiyordum ama ancak fırsat bulabildim aslında.

Yazın bittiğinin habercisi olan Eylül’ü..
Günlerin kısaldığı gecelerin uzadığı Eylül’ü..
Şiir dizelerinin, şiir gibi cümlelerin dilimizden döküldüğü Eylül'ü.. 
Tatilin bittiği okulların açıldığı Eylül’ü..
Sonbaharın geldiğini müjdeleyen sararan yaprakların düştüğü, uçuştuğu Eylül’ü..
Hazan mevsiminin başlangıcı diye adlandırılan Eylül’ü..
Çiseleyen yağmurların altında uzun yürüyüşlere çıkmayı sevdiğimiz günleri hatırlatan hatta o yürüyüşlere çıkartan Eylül’ü..
Üşütmeyen ama üstüne bir şey almadan çıkma diye ürperten rüzgarların Eylül’ünü..
Gelişiyle birlikte sepya tonlarına bürünen dünyamın Eylül’ünü..

Eylül ile gelen sonbahar, arkası kış olduğundan, kışları da sevmediğimden ciddi ciddi mutsuz ediyor beni.. Kışı çekilen zorlukları ve yoklukları yüzünden, özellikle sokak hayvanlarının hayatını daha da zorlaştırdığından sevmiyorum. Ve sanırım sırf bu yüzden yukarıda yazdıklarımın keyfini de çıkaramıyorum Eylülde. Sarıyor burukluk.. Sarıyor hüzün ötesi mutsuzluk..  


Benim yazabildiğim gün yani bugün Eylül’ü ve tüm güzelliklerini de yarıladık aslında..

Son bir Eylül hatırlatması..!

Eylül; aynı zamanda mesaili çalışan insan, benim gibilerin en büyük eğlencesi dizilerin yeniden ekrana döndüğü, sezon açtığı, yeni çekilenlerin büyük büyük tanıtımlarla, reklamlarla vizyona girdiği ay. Eeeee…

Bir aya bu kadar çok başlangıç ancak sığdırılabilir diyorum.


Eylül tavsiyelerine yine google amcadan ulaştık..

Siz ne düşünüyorsunuz?


Sağlıcakla kalın...
Devamını oku »

12 Şubat 2016 Cuma

Sokak hayvanları için bir çekiliş duyurusu

Bir hayvan korumacı olarak Siyah Kuğu tarafından sokak hayvanları yararına düzenlenmiş bir çekiliş haberini paylaşmak istiyorum şimdi.
Çekiliş ayrıntılarına linkine tık tık ile buradan ulaşabilirsiniz.
Hediyeler aşağıdaki fotoda ve tabi linkinde var.



Her ne kadar blog izleyicim olmasada belki google profilimden ilgili isimlere ulaşabilirim :)





Devamını oku »

Moda terimi olarak Denim.. Kot.. Blucin..

Modayla yakın ilişki içinde değilim. Ne yazık ki trend olanı hemen göremeyen gözlerim var, takip de etmiyorum. Ancak bilmediklerim hep ilgimi çeker, bilmiyorsam hemen öğrenmek için sorarım, araştırırım. Eee biliyorsunuz Google amca bir tık uzakta :)

Moda terimi olarak kullanılan, anlamını hiç bilmediğim ya da tam olarak bilmediğim pek çok kelime vardır kesin. Bilmiyoruz ama  duyuyoruz, okuyoruz hatta zaman zaman tam anlamını bilmesek bile kullanıyoruz galiba..
Sizler için belki çok çok şaşırtıcı olacak ama “denim” benim için böyle bir kelime.




Açtım baktım; kaba pamuklu kumaş, kot yapımında kullanılan kumaş, blucin kumaşı ya da kot diye geçiyor.  Google çeviriden kelimeyi Türkçe girerseniz denim diye karşılık çıkıyor. İngilizce girince Türkçe karşılık kot. Bu da demek oluyor ki bu İngilizce bir sözcük ama Türkçe karşılığı olduğu halde moda terimi olarak kullanılıyor. 
Örneğin;
"...katın! Dışı etnik, astarı çiçek desenli bu çantayı deri ya da denim parçalarla bir araya getirerek kullanabilirsiniz." şeklinde..
Denim kelimesiyle karşılaştığım platform bir satış sitesiydi ki işte o da burada tık tık 


Mesela şunu biliyor muydunuz? 
İlk kez işçilerin pantolonunu olan bu pantolonu bugün tüm dünya giyiyor :) 
Hem de genç demeden yaşlı demeden.. 
İster iki yaşında bir çocuk olun isterseniz yetmiş yaşında bir dede olun kot giymenin yaşı yok hatta yeri yok! Zira son yıllarda taşlısı, zımbalısı, işlemelisi, boncuklusu derken babetle spor olarak, topuklu ayakkabıyla da şık bir şekilde her yerde kullanılabilir oldu. Taşlanmışı, yırtığı, dar paçalısı, bol paçalısı modası hiç geçmeyen bu mucizevi giysiyi kim icat etti? 
Dünyanın her yerinde nasıl yaygınlaştı? 
İşte İngilizce denim kelimesinin Türkçe karşılığı olan kotun tarihi…






Jean nedir?
İtalya’nın Cenova şehrinde 16’ncı yüzyılda üretilen ve sonra İngiltere’de popüler olan bir kumaş türü jean; pamuk, keten ve yün karışımından dokunmuş. Bir de denim var ki bu kumaşın tarihi 17’nci yüzyıla Fransa’nın Nimes kasabasına kadar uzanıyor. Aralarındaki farka gelince; denim daha dayanıklı, jean ise daha pamukluydu.






Jean pantolonu kim icat etti?
18’inci yüzyılda dayanaklılığı nedeniyle işçi giysilerinde kullanılan denim kumaşlardan 19’uncu yüzyılda maden işçileri için pantolon yapıldı. Denimden pantolonun seri üretimini 1853 yılında Levi Strauss başlattı. Levi Strauss'un şirketi Levi Strausss & Co. markası Levi's  bugün bilmeyen yoktur sanırım.  Pantolonla başlayan üretim gömlek, elbise, ceket, etekle sürdürüldü. Amerikalı askerler tarafından dünyaya tanıtılan bu kumaştan giysileri Wrangler ve Lee gibi firmalar da üretmeye başladı. James Dean, Elvis Presley ve Marlon Brando gibi dünyaca ünlü isimler giyince de jean çılgınlığı herkesi sardı.
Üretilen ilk seri kot ne renkti?
Levi Strauss tarafından üretilen ilk seri kotun rengi belki şaşıracaksınız ama kahverengiydi.
Türkiye’ye ilk ne zaman girdi?
Türkiye’de ilk kot üretimi 1940’lı yıllarda Muhteşem Kot tarafından yapıldı ve kot adıyla markalaştırıldı. 1980’li yıllarda serbest piyasa ekonomisiyle kapılar açılıp da yabancı markalar piyasaya girince yabancı olanlar satışta liderliğe oturdu.
Dünyanın en pahalı kot pantolonu hangisi?
Merkezi New York’ta bulunan APO Jeans dünyanın en pahalı kot pantolonlarını üretiyor. Fiyatlar bin ile 4 bin dolar arasında değişiyor. Nasıl bir kot diye merak ediyorsanız şunu söyleyelim keramet kotta değil düğmede. Eğer kotun düğmesi gümüş ise bin, altın ise bin 500, elmas ise 4 bin dolar.
Kotun organiği olur mu?
Piyasada organik jeanler de var. Bu jeanler doğal ortamda, hiçbir kimyasal kullanılmadan yetiştirilen pamuklardan üretiliyor.
Dar kot pantolon giyinmenin zararı var mı?
Uzmanlar dar kot pantolonların kadınlarda damarları sıkıştırarak varise ve sistit gibi rahatsızlıklara yol açtığı konusunda uyarıyor. Bel ve mide bölgesini aşırı derecede sıkan dar kotlar, reflü, gastrit ve ülser gibi mide rahatsızlıklarını tetiklediğini söylüyor.


Kotu bu kadar popüler yapan özelliği nedir?
Bunun bir değil, birkaç yanıtı var aslında. Her ne kadar günümüzde üretimde naylon ve başka malzemeler karıştırılsa da kot kumaşı pamuklu, dayanıklı, yaz- kış giyilebilen bir kumaş. Daha önce de değindiğimiz gibi üzerine işlenen taşlarla, nakışlarla, kullanılan dantellerle abiye bir giysi bile oluyor artık.
Kotun bakımı nasıl yapılır?
Kot, bakımı son derece kolay bir kumaştır. Yıkarken tersini çevirerek, normal yıkama programında, tercihen renkliler hazırlanmış bir deterjan kullanmak suretiyle sıcak olmayan suda yıkanırsa rengini uzun süre korur. Ayrıca kot pantolonlar insanı ütü yapmaktan da kurtarıyor ama isterseniz ılık olmak şartıyla ütüleyebilirsiniz de...
Siz hala eskiyen kot pantolonlarımızı ne yapalım? diyenlerden misiniz yoksa.. Sakın atmayın! Dizi yırtılan, yıpranan ya da modası geçtiğini düşündüğünüz kot pantolonlarınızı neredeyse her alanda kullanabilirsiniz. Mesela ufak bir kaç müdahaleyle şort, çanta, cüzdan hatta defter kaplaması veya dekoratif yastık yapabilirsiniz.
Bu projelere internetten kolayca ulaşmak mümkün ya da birkaçı için tık tık :)))




























Sonuç olarak kendi cahilliğimi gidermek için çok güzel bir araştırma oldu siz şaşırabilirsiniz tabii ama yine de bu yazıyı yazmak ve paylaşmak istedim. 

Esen kalın

Sevgiler... 
Devamını oku »